Kemah kazasına bağlı Marik köyü, bugünkü adıyla Ayranpınar, Osmanlı döneminin derin izlerini taşıyan, her köşesinde tarih kokan bir yerleşimdir. Bu köyün camisi, 1261 yılı Hicri (1845 Miladi) tarihli bir mazbata ile kadim bir geçmişe sahiptir. Bu mazbata, Kemah meclisinde alınan bir kararı, bir nevi devrin onayını taşır. Marik köyündeki caminin inşasına dair önemli bir belge olan bu mazbata, aynı zamanda caminin imamı olarak ölen Seyyid Abdullah'ın yerine tayin edilen oğlu Halife bin Seyyid Abdullah'a ihsan edilen kıta-i şerif beratını da içermektedir.
1261 Hicri yılı, Osmanlı'da huzur, sükun ve derin manevi bağların halk arasında hüküm sürdüğü bir zaman dilimine denk gelir. Bu yıllarda, köy camilerinin sadece dini görevler yerine getirdiği yerler değil, aynı zamanda toplumsal hayatın merkezleri, insanlara umut ve huzur veren mekanlar olduğu anlaşılmaktadır. Marik (bugünkü Ayranpınar) köyündeki bu cami de, halkın sadece dini değil, manevi yönünü de güçlendiren, her köşe başında bir dua ve duasının yankılandığı bir mekandı.
Mazbatanın içinde Halife bin Seyyid Abdullah'a verilen şerif beratının anlamı büyüktür. Bu berat, sadece bir görevlendirme değil, aynı zamanda bir geleneğin ve manevi bir sorumluluğun simgesiydi. Babasının vefatının ardından, onun yerini devralan Halife bin Seyyid Abdullah, köydeki camiye yeni bir nefes, yeni bir ışık katacaktır. Ancak, bu görev ona sadece bir sorumluluk yüklemekle kalmaz, aynı zamanda tarihi bir mirası devam ettirme yükü de getirir. Babanın ardından gelen her adım, derin bir boşluğu doldurmak, geçmişi geleceğe taşımak için verilen bir mücadele olmuştur.
Bu belge, sadece bir mazbata, bir emir değil; aynı zamanda tarihi bir hafızanın, manevi bir mirasın ve köyün ruhunun somut bir ifadesidir. Geçmişten günümüze uzanan bu metin, zamanla silinmiş ya da unutulmuş pek çok izlerin hala kaybolmadığını gösteren nadir bir belge olarak arşivlerde yerini almıştır. Kemah kazasında, bir zamanlar var olan Marik köyü ve o köyün camisi, hem yerel halk için hem de Osmanlı tarihinin derinliklerine dalmak isteyenler için değerli bir kaynak olmayı sürdürmektedir.
1261 Hicri yılı (1845 Miladi), tarihin izini sürenlerin ruhunda derin bir hüzün bırakacak kadar eski ve bir o kadar da değerli bir dönemdir. O yıllardan bu yıllara taşınan bu mazbata, geçmişin ruhunu yaşatmanın, bir kaybın ardından gelenin nasıl bir sorumluluk taşıdığını hatırlatır bize.