Kemah ilçemizde Sipahiler
Müslümanlar için Ayasofya İslam'ın zirve noktası ve bu dünyaya hükmedip hakikatin savunuculuğunu yapan bir medeniyetin küfre karşı en büyük zaferidir.
Yaşadığımız çağ karmaşık güç ilişkilerinin biçimlendirdiği bir çağ. Son iki dünya savaşı ve mevcut kanlı bilanço insanlığın geldiği karanlık noktayı işaretliyor. Böyle anlarda hepimiz için şifa olacak o büyük sesi yeniden duymaya ve yükseltmeye ihtiyacımız var.
Bizim imparatorluğumuz Hadim’ül Haremeyn (Mekke’nin hizmetkârı) unvanı almışlardı. Bu saatten sonra, Suudi Krallığı ise Hain’ül Haremeyn (Mekke’nin haini) unvanını almışlardır.
Hakikat güneşini kapatabilmek adına yalan içerikli dünyanızla ne kendinizi ne de başkalarını kandırmayın. Yapmış olduklarınızın altında bir gün eziliverirsiniz. Hesabını veremeyecek hale gelirsiniz.
Zulüm ve küfür her nereye gitse karşılarında bizim evlatlarımızı onları bekler bulsunlar her dâim.
Medine'ye bir ölüm sessizliği çöktü, artık hep birlikte ağlayan askerlerin gözyaşları insanın içine işleyen kumlu rüzgâra karıştı. Ayağa kalktı. Arkasını döndü, iki adım atmıştı ki aniden: "Affet beni, ya Resulallah!" dedi ve hıçkırıklara boğuldu
Kadim Osmanlı Devleti, yaralı bir arslan gibi çırpınarak düşmanları ile kendisine "Hasta Adam" yaftasını vuran Avrupalılara inat bir çok cephede mücadele vermekte. Mehmetçikler birer birer cephelerde şehit düşmekte. Düşman Osmanlı tarihinde hiç bu kadar güçlü olmamış. Yedi düvel denilen bu zalim ve bir o kadarda acımasız kuvvet,
Ama hale zihninize takılan sorular var ise, tüm bu gerçekleri tam anlamıyla öğrenmek ve bu sorulara tam cevap verebilmek için lütfen Süleymaniye Cami’sine giderek Camii bahçesinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman türbesine, Fatih Cami’sine varıp Peyganber Efendimizin iltifatlarına mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmed Han’ın türbesine, Yavuz Selim Cami’sine varıp Hilafeti kazandıran ve camiyle bütünleşen Yavuz Sultan Selim Han’ın türbesine, Divan yolunda bulunan ve 33 yıl tek bir toprak parçası kaybetmeyen Ulu Hakan Cennet Mekan Sultan II. Abdülhamid Han’ın türbesine varıp bir Fatiha okuyunuz. İnanın piri fani halinde son nefesini veren o emsalsiz Hakanlar buna çok memnun olacaktır. O esnada biz de dualarınızı bekleriz.
Gazze’yi kana bulayan Yahudi Siyonistlerin, Mısır da seçilmiş devlet başkanı Muhammed Mursi’i alaşağı eden zihniyetin, Suriye’yi kana bulayan Esat belasının, İşıd adı altında önceden öngörülerek kurulan terör örgütünün ve bütün bu yapılan haksızlıklara karşı Müslüman ülkelerin duruşu ve dünyanın takındığı tavır hoş değildir
Sahabe devri müstesna olmak üzere, Osmanlıların, İslam ve Türk tarihinin en parlak sayfalarını yazdığına şüphe yoktur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 60 sene evvel Şam’da vefat eden ve manevi keşifleri ile tanınan Muhyiddin Arabi’nin, "İnne aslaha’d-düveli ba’de’ssahabeti ed-Devletü’l-Osmaniyye Ve la inkıraza ila yevmi’l-hatmi ve’lkıyame" Sahabeden sonra en Salih devlet Osmanlı Devleti’dir ve kıyametin zuhuruna kadar yıkılmaz) sözü meşhurdur. Bu beyit yakın zamana kadar Yıldız Hamidiye Camii girişinde asılı idi. Şimdi nerededir bilinmez.
Ülkeyi baştan başa eğitim müesseseleri ile donattı. Sanat okulları, mülkiye okulları, tıp fakülteleri ve hukuk fakültelerinin sayısını katladı. Ülkeyi baştan başa Askeri Rüştiyeler, İdadiyeler, İptidai Mektepleri ile donattı. Gelecek bu okumuş nesillerde idi. Ama ne yazık ki, Sultan Abdulhamid Han'ı tahtından indiren bu okullarda okuyan öğrenciler oldu. Benjamin Disraeli Sultan Abdulhamid Han tahta geçtikten 3 yıl sonra öldü. Ulu Hakan bir islam düşmanı da tarih sayfalarında bırakmıştı. Londra Konferansında Osmanlı temsilcilerini susturan Bismarc ve Benjamin Disraeli Allah'ın azabı sizinle olsun.
Osmanlı Devleti döneminde fethedilen yerler, bütün İslam tarihi boyunca yapılan fetihlerden daha fazladır. Devlet en geniş sınırlara ulaştığında yaklaşık 24 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahipti. Bu fetihlerin altında Kur’an-ı Kerim’e gösterdiği hürmet sebebiyle muazzam bir devletle müjdelenen Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Gazi’ye söylediği, "Ey oğul değildir bizim davamız kuru cihangirlik davası, bizim davamız nizam-ı âlem, İ’lâ-yı kelimetullahtır" nasihati yatmaktadır. Orhan Gazi ise oğlu Birinci Murad’a "Oğul, Kur’an-ı Kerim’in hükmünden ayrılma. Adaletle hükmet, gazileri gözet, fakirleri doyur, dine hizmet edenlere bizzat hizmet etmeyi şeref bil. Zalimleri cezalandırmakta gecikme, en kötü adalet geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli dahi olsa geciken adalet de bir nevi zulümdür." demiştir. Bundan dolayıdır ki Osmanlı Devleti gittiği yerlere adalet, insanlık, kültür ve medeniyet götürmüştür. Osmanlının öfkesi bile zikir merkezlidir. Ecdat kızdığı zaman bile, Allah, Allah, Fe Suphanallah vb. ifadeler kullanırdı. Bu durum Peygamberi bir özelliktir. Osmanlı Devleti tüm kurumları ile birlikte bir sünnet devleti idi. Osmanlı padişahları peygamberin sünnetine göre yaşamayı tercih etmişlerdir.
Ümmetin Harem’i sayılan bu kadim kenti Hz. Ömer ile almış, Selahattin Eyyübi ile almış bir milletin evlatlarıyız. Kudus te hala Selçuklu mezarları bulunmakta. Kudus’ü Osmanlı topraklarına katan Yavuz Sultan Selim Han’dan sonra o topraklara büyük hizmetler yapmış ecdadımız. Kanuni Sultan Süleyman ile, eşi Hürrem Sultan ile, III. Murat ile, II. Mahmud ile onun evlatları Abdulmecid ile, Abdulaziz ile ve en nihayetinde Sultan Abdulhamid ile devam etmiş ve hala da devam etmektedir.
Bizim medeniyetimiz aşk medeniyetidir. Bir zamanlar bu medeniyet de, Diş kiraları verilirdi. Dün de iftar sofraları vardı. Bugün de var. Yarında olacak. Ama Osmanlının iftar sofraları bir başka idi. Bir iftara davet beklenilmezdi. Konakların sofalarında sokaktan geçen insanların iftar açması için masalar kurulurdu
Tarih tekerrürden ibarettir. 100 senenin oyunu yeniden oynanmaktadır. 100 sene önce Sultan Abdülhamid’i tahtından indiren zihniyet bugün aynı oyunu Recep Tayyip Erdoğan ve ekibine oynamaktadır. Hamdolsun ki, ülkesini ve milletini seven Devlet Bahçeli gibi sorumluluk sahibi liderlerin desteği ile bu oyuna dur denmiştir. Ancak oyun bitmemiştir. Kimileri Mehmetçiğin sesi olur, kimileri siyonizmin sesi olur. Dün Abdülhamid Han’a ihanet edenler, bugünde boş durmamaktadır. Mehmetçiğin yazdığı destanı alaycı bir uslupla yaralayanlar bu bayrağın gölgesinde yaşamayı hak etmeyen insan müsveddeleridir.
Sultan, sarayda birçok hazırlıklar yaptırmış, bütün İstanbul’u büyük bir sevinç kaplamıştı. Herkes sahile toplanmıştı. Rus vapuru Dolmabahçe önünde demirlediğinde, Sultan Abdülaziz’in saltanat kayıkları, İmam Şâmil’i ve aile efradını saraya getirdiler. Abdülaziz Han, onu sarayın kapısında karşıladı ve büyük bir hürmetle: "–Babam kabrinden kalksaydı, ancak bu kadar sevinebilirdim!" diyerek birçok iltifatlarda bulundu.
Mânevî anahtarların açtığı kapılardan birisi. Resûlullâh’ın (sav) Sancaktârı Hz. Halid Bin Zeyd’in makâmının bulunduğu şehir.
Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’nın çocuklarının hiç bitmeyen bir özlemidir Mekke ve Medîne.
Osmanlı pâdişahlarına hakâret etme ve onların mânevî şahsiyetlerine karşı artan bir saldırı dalgası içerisinde olmanın asıl sebebi, bu milletin Osmanlı’yla olan bağlarının yok edilmek istenmesidir.
Osmanlı evi dediklerinde durmak lâzım. Hele Osmanlı kadını ifâdesi beni hep benden alır. Düşünsenize yağmur yağdığında insanlar sokaklarda ıslanmasın diye evlerinin mîmârîsini özellikle cumbalı yapan insanlarımız yaşadı bu topraklar üzerinde. Kapı çalmanın bir usûlü bir âdeti olduğu günlerimiz vardı bizim.
Çocukluğumun en güzel yıllarının bir bölümü Adapazarı’nın şirin ilçesi Akyazı’nın Çıldırlar köyünde geçti. Rahmetli dayım İmam olduğu için yaz tâtillerinde ilim öğrenmek için yanına giderdim.