Bu devlet tarihindeki haksızlıkların kefaretini ödemeden geleceğe ümitle bakamaz.

Bazı zamanlar derin bir düşünceye dalar, okuduğum kitaplar da belirtilen Hanedan günlerini hayal ederim. 623 yıllık mazisi başarılar ile dolu bir geçmişin varisi olduğumu düşündükçe bu mirasa sahip çıkabiliyor muyum ya da toplum bu mirası koruyabiliyor mu?  diye kendi kendime sorarım.

Ve her seferinde acı bir son bekler beni. Bilirim fert olarak da, millet olarak da başarılı olamamışız.

Sahabe devri müstesna olmak üzere, Osmanlıların, İslam ve Türk tarihinin en parlak sayfalarını yazdığına şüphe yoktur. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 60 sene evvel Şam’da vefat eden ve manevi keşifleri ile tanınan Muhyiddin Arabi’nin,
"İnne aslaha’d-düveli ba’de’ssahabeti ed-Devletü’l-Osmaniyye Ve la inkıraza ila yevmi’l-hatmi ve’lkıyame"
Sahabeden sonra en Salih devlet Osmanlı Devleti’dir ve kıyametin zuhuruna kadar yıkılmaz) sözü meşhurdur. Bu beyit yakın zamana kadar Yıldız Hamidiye Camii girişinde asılı idi. Şimdi nerededir bilinmez.

Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebali'nin Halep’ten Karaman'a, buradan da Bilecik'e gelmiş bir seyyid ailesinden olduğu rivayeti vardır.

Germiyan Beyi Süleyman Şah'ın kızı ve Çelebi Sultan Mehmed'in annesi Devlet Hatun, Osmanlı hanedanına Kureyş nesebini taşıyan şahsiyettir.
Bunun annesi Mutahhara Hatun, Mevlana Celalettin’i Rumi’nin oğlu Sultan Veled ‘in kızı idi.

Sultan 1. Mehmed ve kardeşlerinin Çelebi diye anılması buradan gelmektedir. Çünki Mevlana soyundan gelenlere böyle denir.

Mevlana Celalettin-i Rumi, Hazret-i Ebubekir’in 12. torunudur.
Ayrıca anne ve nine cihetlerinden soyu, İbrahim bin Ethem yoluyla Hazreti Ömer'e, İmam Serahsi yoluyla Hazret-i Fatıma'ya, böylece Hazret-i Peygamber'e ulaşır.
Soyu Hazreti Peygambere ulaşan bu imparatorluk atmış olduğu adımlarda onun izinden gitmiştir.

Osmanlı Hazreti Peygamberi öylesine severdi ki, imparatorluk dâhilinde kurulmuş olan 5000 adet vakıftan bir tanesinin adı çok ilginçtir. Bakın vakfın birinin adı. "Çalıştığı evdeki porselen yada cam benzeri eşyayı kıran hizmetlinin zararını tazmin vakfı" peki neden kurulmuş bu vakıf.

Bakın mevzu çok ilginç. Sebep Asrı saadetten nazil.
Efendimiz (Sav) çarşıda gezerken bir kızı ağlarken görüyor. Niye ağlıyorsun diye sorunca diyor ki  "Ya Resulullah ben çalıştığım evdeki tabağı kırdım. O tabağı alacak param da yok",

Hazreti Peygamber(Sav) cebinden parayı çıkarıp veriyor. Kız ağlamaya devam edince, şimdi neden ağlıyorsun diye soruyor Hazreti Peygamber(Sav)
Diyor ki "Ya Resulullah çok geç kaldım. Bana inanmazlar."
Hadi gel beraber gidelim diyor kâinatın efendisi. Kapıyı çalıyorlar. Kapı açılınca, bir yahudi "sen diyor bu mesele için mi benim kapıma geldin. Ver elini öpeyim Sen son peygambersin" diyor ve imana geliyor. İşte Osmanlı da bu olaydan kendisine çıkardığı ders ile böyle bir vakıf kuruyor. Selatin Camilerinde ama müezzin bulundururdu. Peygamberimizin ikinci müezzini Abdullah ibni Mektum  ama diye.

Bu kadar hassas, bu kadar ince, bu kadar kadirşinas bir devlet dünyada yoktu. Ama biz onlara sahip çıkamadık. Onların evlatlarına sahip çıkamadık. Millet olarak suçluyuz. Millet olarak cezamızı çekiyoruz ve çekmeye de devam edeceğiz. Ekrem Buğra Ekinci hocam ne güzel yazmış "Sürgündeki Hanedan" kitabında;
"Yıllardır Osmanlı'nın şanlı mazisi ile iftihar eden, hatta bunu politik ve sosyal menfaatleri için malzeme yapan bir kesim, nedense Osman Gazi'nin torunlarının haliyle alakadar olmayı tercih etmemektedir.

Türk-İslam tarihinde en şanlı sayfaları yazmış bir ailenin evlatları, dilini konuşmak, dinini öğrenmek, vatanın havasını solumak, vatan torağında ölmek ve dini icaplara göre gömülmek hakkından mahrum bırakılmıştır.

Bu Türkiye'nin ve bu coğrafya da yaşayanların ayıbıdır. İnsanların, ailelerini, milletlerin geçmişindeki zulümler, bir şekilde telafi edilmedikçe, her türlü iyiliğe engel olur.

Bu devlet de tarihindeki haksızlıkların kefaretini ödemeden geleceği ümitle bakamaz. Bu yapılanların elbette bir kefareti olmalıdır.

Bugün hanedan, kimseden bir iyilik, bir lütuf beklememektedir.
Kendilerine yapılan haksızlığın telafisinden başka...

Evlada yapılan iyilik, babaya yapılmış gibidir sözü meşhurdur. Hanedanın bir ferdine yapılacak en küçük iyilik, onların milletin her ferdi üzerinde büyük hakkı bulunan alicenap ecdadının ruhunu belki şad eder" Abdulhakim Arvasi Hazretleri ne güzel buyurmuş konuya nasıl da izah getirmiş;
Biz Sultan Aziz'in ahını çekiyoruz. Sultan Hamid'in ahına daha sıra gelmedi. Biz bu hanedana yapılan zulme kayıtsızlığımızın cezasını çekiyoruz. Hanedan bedduası müthiştir. Bizim ecdadımız, hanedan bedduasından korkardı. Çünkü onların liderlikleri ALLAH'ın tensibi, takdiri ve kendi bileklerinin hakkıydı. Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, kimse onları Türk milletinin başına memur olarak koymamıştır.

 

instagram facebook twitter

Haberdar Olun