İnanıyor ve biliyoruzki arşivler gün ışığına çıktığı vakit daha bir çok vatan evladının aziz hatıratları aydınlığa kavuşacaktır.
Kemah İlçe merkezinden ve köylerimizin bir kısmından ülke içine yönelik göçleri, çeşitli yazılı kaynak ve kişilerden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda 19. yüzyıla kadar götürebiliriz.
Osmanlı döneminde Kemah Miralayları
Kemah İlçemizde birçok medeniyete ev sahipliği yapan konaklanmaları için iyi bir mekan olan Kemah Kalesi şimdilerde Sarı Gagalı Dağ Kargalarına ev sahipliği yapıyor.
Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinin tanınmış edebiyatçısı, romanlarında Kemah'ı konu alarak düşüncelerini yansıtan Halide Edip Adıvar Kemahlı bir babanın çocuğu.
Mengücekliler; Erzincan, Kemah, Divriği ve Şarki-Karahisar gibi fethettikleri şehirler ile yetinerek buralara yenilerini katmak gayesini taşımamışlardır.
Defter-i Müfredat ve mahsulat-ı Vilayet-i Kemah
16 Şubat 1916 tarihinde Ruslar'ın Erzurum'u işgali Erzincan ve çevresini önemli ölçüde etkilemiştir. Tercan ve Bayburt'u ala Rus kuvvetleri, Erzincan yönünde ilerlemeye devam ederler.
Kemahlı Hacı İbrahim Efendi'nin neslinden Fatma Nefise Hanımı'ın oğlu ülkemizin 4. Başbakanı Refik Saydam'ın soyu Kemah'a dayanıyor.
Osmanlı İmparatorluğunun 34. padişahı Sultan Abdulhamid han’ın tahta çıkışından 4 gün sonra doğdu için padişah tarafından “cülus kızım” diyerek sevdiği ve hayatı boyunca bütün evlatlarından daha ayrıcalıkla sevdiği Naima sultan 1876 yılında dünyaya gelmiştir.
Bir zamanlar Kemah Kalesinde bulunan savaş malzemeleri
Öte yandan Kemah bir ara Daranalis, daha sonraları I. Theodosius (M.S. 379–395) tarafından Theodosiopolis olarak adlandırılmıştır. II. Theodosius tarafından yeniden inşa edilen ve kaleli bir şehir (thema) haline getirilen Erzurum gibi, Kemah’ın da I. Theodosius tarafından bu dönemde imar edildiği anlaşılmaktadır.
Diyarbekir Eyaletinde valililk yapan Kemahlı Halil Paşa
Hiristiyanlık öncesinde Ermenistan Zerdüşttü. Geleneği ve şeceresinde adları geçen Hayk, Angle, Ara ve Vahan gibi tanrılar bu dönem panteonuna aitlerdi. 301 yılında Ermenistan’da Hristiyanlık devlet dini olarak kabul edildi.
Kemah, gerek Osmanlı fethinden önce ve gerekse ondan sonraki devrelerde ileri bir kültür ve refah seviyesine sahip idi. Ortaçağlarda, bilhassa Mengücekler burada yetişen ilim, edebiyat ve devlet adamlarının, Selçuklularının hizmetinde bulunduğu bilinmektedir.
(Hazîne-i Hâssa) Osmanlı padişahlarının şahsî gelir ve giderlerine âit işlere bakan teşkilâtdır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün Hazine-i Hassa defterlerini incelediğimizde Kemahlı hemşehrilerimizden bir kısmının da bu teşkilatta çalıştığı kayıtlarına rastlamaktayız. Ama öncelikle Hazine-i Hassa teşkilatı hakkında kısa bir bilgi verelim.
Kemahlı Albay Abdulhalim Akkılıç tarafından koruma altına alınan sancak
Tarihten yapraklar sunmaya tüm hızımızla devam ediyoruz. Bu araştırmamızda ilçemizde bir çok ilim adamının yetişmesine vesile olmuş Kemah'ın yüz akı kurumlardan birisi Kemah Mekteb-i Rüştiyesinin Eğitim Kadrosundan bahsedeceğiz.
1516 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman’in kayıt altına aldığı Kemah Livası ve Sancağı kitabının Türkçe deşifreleri ile Dedek köyünün web sayfasında yazan Şeyh Şerefüddin Zaviyesi arasında bir bağ olduğunu keşfettim.
osmanlıları üç kıtada altı asır yaşatan amillerden birisi de süratli ve muntazam bir haberleşme usulüne sahip oluşudur. Posta tatarları, imparatorluğun bir ucundan öteki ucuna yılmadan haber ulaştırır, yol boyunca menzillerde at değiştirir; bulamazsa valinin ahırından bile at çekip alabilirdi.
1859 tarihinde Dersim kaymakamlık merkezinin Kemah kazasından Çar sancak kazasına tahvili ve İsmail Ağa'nın Kemah kazasına müdür olarak tayin edildiğini,
Osmanlı Devleti'nde evrakın muhafaza edildiği "mahzen" olarak kullanılan ilk yer Yedikule'dir. Oradan Atmeydanı'na nakledilen arşivler, bilâhare Topkapı Sarayı'nda Hazine-i Âmire ve Enderûn-ı Hümâyûn'a yerleştirilmiştir.
Osmanlı döneminde Kemah ilçemiz ile ilgili kesitler sunmaya devam edeceğiz bu yazımızda Cumhuriyet tarihinde Kemah ilçemizde olan ve ilginizi çekeceğini düşündüğüm birkaç olayı sizlere aktarmak istedim. Bu küçük başlıkların ilerleyen günlerde detaylı haber ile aydınlatılacağının altını önemle çizmek istiyorum.
İsterseniz Koldere köyünün tarihinde biraz yolculuk yapalım. Köyün eski adı Göldere’ymiş, sonraları Koldere olmuş ve eski bir köy. Tarihi yapıları ile medeniyetin izlerini taşıyan gerçek anlamda bir tarih beldesi. Bu köyü diğer köylerden önemli kılan birçok özellik var, ancak Kemahlılar için apayrı bir özellik taşımakta.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına katılmasından sonra çeşitli idari kademelere ve isimlere maruz kalan Vakfıkebir 1864 tarihli Osmanlı Vilayet Kanunu çerçevesinde 1874 yılında Trabzon vilayetine bağlı bir ilçe olmuştur. İlçemiz 20 Temmuz 1916 tarihinde Rus Çarlığının işgaline uğramış ve 14 Şubat 1918 tarihinde kahraman ordumuz tarafından düşman işgalinden kurtarılmıştır. İşgal altında geçen dönem halk arasında “Muhaceret” olarak anılmakta ve her yıl 14 Şubat tarihinde büyük törenlerle kutlanmaktadır.
Kemah’ın kuzeybatısındaki eski adı Sonkoru (Sunguru) olan Taşbulak Köyü’nde, köyün yaklaşık 500m. Batısındaki üçgen biçimli sarp tepe üzerinde, bugün iri kayalardan örülü temel izleri görülebilen kale ile bunun doğu yönünde Urartu geleneğinde kayaya oyma mezar bulunmaktadır.
Mevlut Ergincan, girişimci ve ileriyi gören bir işletmeci. Yeni mağazalar açılırken müşteriye reklam için ne verelim diye düşünmüş. Karaköy'deki dükkânın açılışında üzerinde ‘‘Brezilya Kurukahvecisi’’ yazan fincanlar hazırlatmış, herkese dağıtılmış bu fincanlar. Bunun hemen ardından, yine kahve satışlarını arttırmak için ilk promosyonlu satışları başlatmış. 50 gramlık kahve poşetlerinin içine, birer çay kaşığı koymuşlar. Bu sefer de ev kadınları, ‘‘İki paket daha ver altılıyı tamamlayacağım’’ diyerek gelmişler. Ergincan ‘‘Böyle alıştırdık ayaklarını. Millet 50 gram kahve almak için kuyruklar oluşturuyordu. Kahve az olduğu için 50 gramdan fazla veremiyorduk’’ diyor.
Rus ileri harekâtı süresince çekilen orduyla birlikte çeşitli çatışmalara katıldı, başarılması güç görevlerin üstesinden geldi. 6 Mayıs 1915 günü Ak Dağ ile Kılıç Dağı arasındaki çatışma sırasında sağ elmacık kemiğini parçalayarak giren bir mermi ensesinin sol tarafından çıktı. Soyadı yasası çıkınca, bu olaydan esinlenerek "Akkılıç" soyadını aldı. Kurtuluş Savaşı’na Güney Cephesi’nde katıldı, çeşitli çatışmalarda görev aldı. 7 Aralık 1921’de Kilis’i Fransız işgalinden kurtaran birliğe komuta etti. Bu günün anısına armağan edilen atlas üzerine sırma işlemeli Osmanlı Sancağı ile o dönemin anısı bir fotoğraf Bursa'da Akkılıç kütüphanesinde sergilenmektedir.
Hatta buraya tam 119 paşanın yerleştiği rivayet edilir. 1800'lü yıllarda, Türk-Rus savaşından sonra İstanbul'a gelen Rumeli muhacirlerinden Tırnova ve Zağra'lı 200'e yakın aile Göztepe'ye yerleşince, semtin ilk muhacir bölgesi de kurulmuş. 1890'da havagazı, 1894'de Terkos suyu verilmeye başlanan, 1931 yılında da tramvay ve otobüs hizmete girince nüfusu hızla artan Göztepe, 1960 sayımında 12 bine ulaştı. 1930 yılında Kızıltoprak Bucağı'na bağlanan Göztepe'ye daha sonra Merdivenköy de eklenmişti. Ancak 70'li yıllarda Merdivenköy buradan ayrılarak ayrı bir mahalle oldu.
Aralarındaki bu rekabetin devam ettiği sıralarda, Mustafa Bey’in merkez tarafından katlinin istenmesi üzerine Mustafa Bey firar etmiş, Abdulbaki Bey ise firarına yardımcı olmuştur. Bu durum, taşradaki ayanların birbirini yakından tanıdığı ve gerektiğinde merkezi otoriteye karşı iş birliği yaptıklarını belgelemesi açısından büyük önem arz etmektedir. Merkezin bütün bu olanları tespit etmesine rağmen Mustafa Paşa’nın yakalanmasına yardım etmesi şartıyla Abdulbaki Bey affedeceğini bildirmesi ise tamamen bir aczi yet olarak yorumlanabilir.
Sultan Melik Türbesi dikkate şayandır. Cehalet ve istismar düşünceleri bu güzel türbenin önünü, alçak ve kerpiç yığınından ibaret bir hile damıyla kapatmıştır. Bu damın bir tarafından türbenin zeminliğine açtıkları dar ve alçak bir delikten mumyaya giriyorlar. Tabutunun ayak cihatinde sureti mahsusada açtırılmış bir delikten Sultan Melik’in müberek ayağını göstererek ziyaretçileri bir kudsiyet heyulasının önünden ağlatıyorlar (…) Mumyanın bugünkü hali bir tür iskeletten ibarettir."