Bazı ölümler vardır ki, bir milletin alnına yazılmış kader gibidir…
Bazı çöller vardır ki, üzerinden asırlar geçse de bağrında yatan yiğitlerin adını fısıldamaya devam eder.
İşte Yemen…
Gözyaşıyla ıslanmış, dualarla yoğrulmuş bir çöl.
Ve o kumlara düşen 17 Kemahlı şehidimiz…
Adları kayıtlarda geçmese de, gönüllerde yankılanan bir destanın kahramanları oldular.
Yemen Cephesi denince, yalnızca uzak diyarlarda verilen bir harp akla gelmemeli.
Bu, Kemah’ın da, Anadolu’nun da, anaların, gelinlerin, yetimlerin de savaşıydı.
Bu, her hanede eksilen bir sandalye, her köyde duyulan sessiz bir ağıttı.
Yemen...
Haritalarda uzak, gönüllerde yakın bir beldedir.
Ve o kutsal çöl topraklarına düşen her adım, yalnızca bir askeri sevkiyat değil; bir milletin imanla yoğrulmuş kader yürüyüşüdür.
Kemahlılar için bu yürüyüş; bir emirle çıkılan bir görev değil, bir secdeyle verilen sözdür.
Osmanlı Devleti, 16. yüzyıldan itibaren Yemen’i topraklarına katmış; Mekke ve Medine’nin güvenliğini sağlama, Kızıldeniz’i kontrol altında tutma ve Hicaz demiryolu hattını koruma gibi çok katmanlı stratejik hedefler belirlemişti. Ancak Yemen toprakları, gerek coğrafi zorlukları gerekse yerel ayaklanmaları nedeniyle Osmanlı ordusuna daima yüksek maliyetler ve büyük kayıplar getiren bir cephe olmuştur.
Yemen’e gidişin temel sebepleri şunlardı:
Devletin Egemenliğini Tesis Etmek: Zeydi isyanları ve bölgesel ayaklanmalar, Osmanlı hâkimiyetini sürekli tehdit ediyordu. Kemahlılar gibi doğu vilayetlerinden gelen askerler, bu otoriteyi sağlamakla görevlendirildi.
Mukaddes Beldeyi Korumak: Mekke ve Medine’ye yönelik dış tehditleri bertaraf etmek için Yemen hattı, bir savunma bariyeri olarak görülmekteydi.
İngiliz Emperyalizmine Karşı Direniş: 19. yüzyılın sonlarında İngilizlerin Aden üzerinden Arabistan Yarımadası’na nüfuz etmesiyle, Yemen cephesi artık sadece bir iç isyan değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı bir direniş hattına dönüştü.
Askerî Seferberlik ve Teşkilat: Özellikle 1908 sonrası II. Meşrutiyet ve Balkan Savaşları sonrasında geniş çaplı zorunlu askerlik uygulamaları ile Anadolu’nun doğusundan, Erzincan-Kemah hattından büyük oranda genç nüfus Yemen’e sevk edildi.
Kemah, Anadolu’nun doğusunda, stratejik geçitlere hâkim bir konumda olan Erzincan’a bağlı bir yerleşimdir. Osmanlı’nın askeri sisteminde, özellikle doğu vilayetlerinden seçilen gençler, “eyalet kolları” üzerinden seferberliğe tabi tutulurdu. Erzurum, Erzincan, Bayburt, Sivas ve çevresinden toplanan birlikler, genellikle şu güzergâhı takip ederdi:
Kemah → Erzincan → Sivas → Konya → Halep → Şam → Hicaz Demiryolu → Sana / Taiz / Hudeyde / Aden (Yemen’in cephe şehirleri)
Bu yolculuk:
Haftalarca süren yaya veya tren yolculuklarıyla geçilir,
Çöl sıcağı, hastalıklar ve açlıkla mücadele edilirdi,
Pek çoğu daha cepheye ulaşamadan tifüs, kolera ve susuzluk nedeniyle şehit düşerdi.
Kemahlılar bu zorlu yolculuğa çoğu zaman şu dualarla uğurlanırdı:
“Yolun Resûl’e, sonun şehadete varsın evladım…”
Yemen’de savaşmak, sadece silah taşımak değil; ihanetin gölgesinde, açlık ve susuzlukla imtihan edilmekti. Arap Yarımadası’nda Osmanlı’ya karşı ayaklanan kabileler ve İngiliz ajanlarının desteğiyle oluşan isyanlar, cephenin zorluğunu katbekat artırıyordu. Kemahlı yiğitler, yerli halkın ihaneti karşısında bile mevzilerini terk etmedi; vatanı değil, emaneti savundular.
Yemen'e gitmek, Kemahlılar için bir "askerlik görevi" değil, bir vatan borcuydu.
Onlar bu sefere çıkarken, gözleriyle değil, kalpleriyle baktılar.
Ve geriye; ne mezar taşı, ne de bir ağıt bıraktılar…
Sadece sessizce yazılmış birer isim ve büyük bir emanet:
Şehitlik.
Onlar, Kemah’ın bağrından kopup Yemen’e varan, kimisi Aktaş’tan, kimisi Tandır’dan, kimisi Yayladere’den çıkan yiğitlerdi.
Kimi nişanlısını ardında bıraktı, kimi yaşlı anasını…
Ama hiçbiri geri dönmedi.
Yemen’in güneşinde kavruldular,
ihanetin gölgesinde susadılar,
ve vefanın en sessiz haliyle toprağa karıştılar.
Ne bir mezar taşları oldu,
ne de başında dua eden bir evlatları.
Ama şimdi, arşivlerden çıkan 17 kutsal isimle,
onlar birer birer tekrar ayağa kalkıyor.
Sessizliğin içinden bir haykırış gibi yükseliyorlar.
“Biz buradayız!” diyorlar…
“Vatan için sustuk, ama unutulmayacağız!”
İşte o yiğitlerin adları:
YEMEN’İN SESSİZ KUMLARINDA ŞEHİT OLAN 18 KEMAHLI EVLAT
BİR NESLİN UNUTULMAZ VEDASI
Bazı ölümler vardır ki, bir milletin alnına yazılmış kader gibidir…
Bazı çöller vardır ki, üzerinden asırlar geçse de bağrında yatan yiğitlerin adını fısıldamaya devam eder.
İşte Yemen…
Gözyaşıyla ıslanmış, dualarla yoğrulmuş bir çöl.
Ve o kumlara düşen 17 Kemahlı şehidimiz…
Adları kayıtlarda geçmese de, gönüllerde yankılanan bir destanın kahramanları oldular.
Yemen Cephesi denince, yalnızca uzak diyarlarda verilen bir harp akla gelmemeli.
Bu, Kemah’ın da, Anadolu’nun da, anaların, gelinlerin, yetimlerin de savaşıydı.
Bu, her hanede eksilen bir sandalye, her köyde duyulan sessiz bir ağıttı.
Yemen...
Haritalarda uzak, gönüllerde yakın bir beldedir.
Ve o kutsal çöl topraklarına düşen her adım, yalnızca bir askeri sevkiyat değil; bir milletin imanla yoğrulmuş kader yürüyüşüdür.
Kemahlılar için bu yürüyüş; bir emirle çıkılan bir görev değil, bir secdeyle verilen sözdür.
Onlar, Kemah’ın bağrından kopup Yemen’e varan, kimisi Aktaş’tan, kimisi Tandır’dan, kimisi Yayladere’den çıkan yiğitlerdi.
Kimi nişanlısını ardında bıraktı, kimi yaşlı anasını…
Ama hiçbiri geri dönmedi.
Yemen’in güneşinde kavruldular,
ihanetin gölgesinde susadılar,
ve vefanın en sessiz haliyle toprağa karıştılar.
Ne bir mezar taşları oldu,
ne de başında dua eden bir evlatları.
Ama şimdi, arşivlerden çıkan 18 kutsal isimle,
onlar birer birer tekrar ayağa kalkıyor.
Sessizliğin içinden bir haykırış gibi yükseliyorlar.
“Biz buradayız!” diyorlar…
“Vatan için sustuk, ama unutulmayacağız!”
İşte o yiğitlerin adları:
Bu isimler yalnızca bir liste değil;
Kemah’ın vakur duruşu, Anadolu’nun yüreği, bu milletin duasıdır.
Onlar artık sadece Yemen’in toprağında değil,
bizim kalbimizde yaşamaktadır.
Ve unutmamalıyız:
Hafıza unutursa, vefa hatırlatır.
Kemah unutmaz!
Milletin sesi susar ama hatırası asla silinmez.
📿 Ruhları şad olsun.
🕯️ Varlıkları bu milletin vicdanına yazıldı.
🇹🇷 Şehitler Ölmez, Kemahlılar Unutmaz.
Yemen Türküsü’nün içinde yankılanan her hüzün, aslında bir Kemahlı annenin duası, bir Kemahlı babanın metaneti, bir Kemahlı yiğidin adanmışlığıdır.
“Giden gelmiyor, acep nedendir?”
Cevabı tarihte değil, işte bu toprakların ruhunda saklıdır.📜 Bu metin, vatan toprağına düşen tüm şehitlerimize ithaf edilmiştir.
Süleymaniye Tarih ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği Arşivi.
“Yemen’deki Kemahlılar.” Osmanlıca Belge No: KEM/YMN-17/01. İstanbul, Görsel Arşiv Taraması.
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü.
Osmanlı Arşiv Belgelerinde Yemen (al‑Yaman fī al‑ʻahd al‑ʻUthmānī). İstanbul: Devlet Arşivleri Yayınları, 2008. ISBN: 9789751932485.
Demirel, Fatih.
“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Erzincan Askerî Tarihi ve Şehit Kayıtları Üzerine Bir İnceleme.” Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, 2022.
Uluğtekin, Ercan.
Yemen Türküsü’nün İzinde: Şehitlikten Türk Mezarlığına. İstanbul: Klasik Yayınları, 2017. ISBN: 9786055244830.
Yeşilyurt, Yahya.
Osmanlı’nın Güney Cephesi: Yemen’de Askerî Mücadele ve Lojistik Destek (1914–1918). Kara Harp Okulu Akademik Yayınları, 2020. ISBN: 9786059388455.
Derin Tarih Dergisi.
“Osmanlı Arşivi’nde Yemen’le Kucaklaşmak.” Sayı 86, Aralık 2018, s. 24–31. https://www.derintarih.com