2000 yılında Hürriyet Gazetesi bir haber yayınladı. İlgili haber metnine göre ilçemiz Gölkaynak nüfusuna kayıtlı Mevlüt Ergincan'ın babası, Hacı Sıddık Ergincan Birinci Dünya Savaşı sırasında topçu başçavuşuymuş, uzun süre İsmet İnönü'nün korumalığını da yapmış. 1952 yılında oğluyla birlikte İsmet İnönü'yü ziyarete gider. Mevlüt Ergincan o zaman 26 yaşında. O tarihten sonra İsmet İnönü ile aralarında baba-oğul ilişkisi oluştuğunu anlatıyor.
Kadıköy'deki Brezilya Kurukahvecisi semt sakinlerinin uğramasalar da bildikleri bir yerdir. Bu dükkânın geçmişiyse doksan yıllık bir öykü:
Yedi yıl boyunca İsmet İnönü'nün yanında korumalık yapmış, Erzincan Kemahlı asker Hacı Sıddık Ergincan, 1917 yılında, askerlikten ayrılır ve Trabzon'dan bindiği vapurla, elinde vizesi, İstanbul'a, akrabalarının yanına geliyor. Yeni bir hayat kurmak için geldiği İstanbul'da, kahvecilikle uğraşan dayılarıyla çalışmaya başlar Ergincan. Aradan bir, iki yıl geçiyor, dayılar ölür ve ailenin geri kalan fertleri, Kasımpaşa'daki dükkânı Sıddık Ergincan'ın almasını ister. 150 liraya Merkez Kurukahvecisi satın alır... Böylece Ergincan ailesinin kahveciliğe girişi ve bugünkü Brezilya Kurukahvecisinin temelleri 1920 yılında atılmış olur. Sadece Tekel'den alınan kahve her zaman bol olmadığı için baharat ve kuruyemiş de satmaya başlarlar. İşler yolunda gider ve ardından Karaköy ve Sirkeci'de de dükkânlar açılmaya başlar. Derken İstanbul'daki dükkânların sayısı altıya çıkar. Hacı Sıddık Ergincan'ın oğlu Mevlüt Ergincan da işin başına geçer.
Mevlut Ergincan, girişimci ve ileriyi gören bir işletmeci. Yeni mağazalar açılırken müşteriye reklam için ne verelim diye düşünmüş. Karaköy'deki dükkânın açılışında üzerinde ‘‘Brezilya Kurukahvecisi’’ yazan fincanlar hazırlatmış, herkese dağıtılmış bu fincanlar. Bunun hemen ardından, yine kahve satışlarını arttırmak için ilk promosyonlu satışları başlatmış. 50 gramlık kahve poşetlerinin içine, birer çay kaşığı koymuşlar. Bu sefer de ev kadınları, ‘‘İki paket daha ver altılıyı tamamlayacağım’’ diyerek gelmişler. Ergincan ‘‘Böyle alıştırdık ayaklarını. Millet 50 gram kahve almak için kuyruklar oluşturuyordu. Kahve az olduğu için 50 gramdan fazla veremiyorduk’’ diyor.
Yemen kahvesi
1950'li yıllarda Türkiye'de ithalat yavaş yavaş başlar. Mevlut Ergincan da kahveyi resmi olarak ilk ithal eden kişi olur. Kahve önce Endonezya'dan gelir. Endonezya'dan gelen kahve sert ve Türk damak tadına pek uymadığından Mevlut Bey yumuşak ve tatlı olan Brezilya kahvesi ithal eder. Böylece, 1952 yılında Merkez Kurukahvecisinin ismi, Brezilya Kurukahvecisi olarak değişir. Bir de logo yapılır, elinde bir fincan kahvesiyle Arap bacı!
İşi artık torunlarına devreden 73 yaşındaki Mevlut Ergincan kahvenin iyisinin Yemen'de olduğunu ama fiyatının bugün için bile çok yüksek olduğunu söylüyor: ‘‘Yemen kahvesinin üstüne kahve yok ama çok pahalı. 1942'de milletvekilleri için Yemen'den kahve ithal edilmişti, tanınmış firmalara verdiler bu kahveyi, 250 şer gramlık paketler yapılsın diye. Biz de o zaman o paketleri hazırlayıp Tekel'e teslim ettik, Ankara'ya gönderildi. Şimdi de Yemen'den kahve gelmiyor. Türkiye şu anda üç numaralı kahve içiyor. Bir numaralı kahvenin de, yağı ve kokusu daha fazla, kalitesi yüksektir, ama o da pahalı.’’
Beş kahvesi
Brezilya Kurukahvecisinin bugün sadece Kadıköy Çarşısı içindeki dükkânı hizmete devam ediyor. Eski yıllara oranla, hazır kahvenin de Türkiye'ye gelmesiyle, Türk kahvesi satışlarında yarı yarıya düşüş yaşanmış. Brezilya Kurukahvecisini işleten, Mevlut Ergincan'ın torunu Nejdet Kaplan ‘‘Instant kahve (hazır kahve), kimyasal işlemden geçtiği için sağlık açısından da iyi değil aslında. Ama gençler kolaya kaçtığı için onu tercih ediyor’’ diyor. Mevlüt Ergincan, yıllardır kahve kokusu içinde yaşadığı halde hiç bıkmamış kahve içmekten. Hatta geçirdiği kalp ameliyatı sonrasında yasaklanmasına rağmen de içmeye devam etmiş. Ergincan ve Kaplan ailesinde kahve içilmeden geçen gün yok. Nejdet Kaplan ‘‘Terzi söküğünü dikemez ama biz kahvemizi içeriz diyor. Bu bir alışkanlık bizim için, günde en az dört fincan kahve içilir. Sabah kahvaltı, öğle yemeği sonrası, akşam üzeri beş kahvesi ve akşam yemeği sonrası... Bu öğünler hiç atlanmaz!’’ diyor.