Erzincan ili Kemah ilçesinin şirin köyü Bozoğlak, eski adıyla Ihtık-i Süflâ, yüzyıllara dayanan tarihiyle sadece bir köy olmanın ötesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun manevi bağlarını ve halkının kültürel mirasını taşıyan önemli bir yerleşim yeridir. Bu köy, yalnızca topraklarıyla değil, aynı zamanda Osmanlı yönetimiyle kurduğu derin bağlarla da özel bir yere sahiptir. Bozoğlak, Osmanlı döneminde Hassa-i Hümayun karyesi olarak kaydedilmiş, yani padişahın özel mülkü olmuştur. Bu özel statü, köyün devletle olan ilişkisinin ne kadar güçlü ve derin olduğunu gösteriyor. Bozoğlak, Osmanlı yönetimi tarafından özel olarak korunmuş ve bu bağ, köy halkının manevi hayatını şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Eski adıyla Ihtık-i Süflâ olarak bilinen köyde, mescidin varlığı, halkın manevi bağlarını pekiştiren bir sembol olmuştur. Mescidin ilk hatibi olan Yusuf Efendi, köy halkına yıllarca dini hizmet sunmuş ve toplumsal bir merkez olarak mescid, köydeki her bireyi bir araya getiren bir nokta haline gelmiştir. Yusuf Efendi’nin vefatından sonra, oğlu Mehmet bin Yusuf babasının mirasını devralarak, aynı kutsal görevle köy halkına hizmet etmeye devam etmiştir. Bu geçiş, sadece bir görev devri değil, köyün manevi mirasının nesilden nesile aktarıldığının en güzel örneğidir.
Yıllar geçtikçe köydeki nüfusun artması ve halkın daha düzenli ibadet edebilme isteğiyle mescidin camiye dönüşmesi talebi doğmuş ve II. Mahmud döneminde, Hicri 09.10.1252 (Miladi 26 Ocak 1837) tarihinde, bu dönüşüm Osmanlı yönetimi tarafından kabul edilmiştir. Mescidin camiye dönüşmesi, sadece yapısal bir değişiklik değil, aynı zamanda köy halkının dini hayatının daha düzenli hale gelmesini sağlayacak önemli bir adımdı. Bu dönüşüm sayesinde, artık Bozoğlak’ta cuma ve bayram namazları düzenli olarak kılınabilir hale gelmişti.
İlk belge, Kemah kazasına bağlı Hassa-i Hümayun karyelerinden Ihtık köyündeki cami hatipliğinin, Yusuf Halife’nin vefatından sonra Mehmet Halife’ye devrini anlatan kayıttır. İkinci belge ise mescidin camiye dönüşümüne ve Mehmet bin Yusuf’un hatiplik görevine başlamasına dair kaydedilen önemli belgedir. Bu belgeler, sadece köyün Osmanlı yönetimiyle olan manevi bağlarını değil, aynı zamanda köy halkının dini hayatındaki dönüşümü ve gelişimini gözler önüne sermektedir.
Recep Babacan’ın bu belgelere ulaşma çabası, sadece akademik bir araştırmanın ötesine geçmiş, Bozoğlak Köyü’nün tarihini bir halkın belleğinde yaşatmayı amaçlayan bir yola dönüşmüştür. Onun özverili araştırmaları, bu tarihi belgelerin ışığında, köyün manevi bağlarını, Osmanlı ile olan güçlü ilişkisini ve halkın inançla örülü yolculuğunu gözler önüne sermektedir. Bu belgeler, köyün geçmişini sadece taşlardan, topraklardan değil, insanların yaşamlarından, dualarından ve tarihsel sürecin her aşamasından aktarılan bir hikâyedir.
Bozoğlak, bir köyden çok daha fazlasıdır. Hem Osmanlı İmparatorluğu’yla hem de halkıyla, güçlü bir manevi bağa sahip bir yerdir. Ihtık-i Süflâ’dan Bozoğlak’a uzanan bu tarihî yolculuk, bir halkın, bir köyün devletle ve inançla ördüğü güçlü bir bağın, her bir duvarda yankı bulan bir hikâyesidir. Bozoğlak Köyü, geçmişinin izlerini taşıyan bir yerleşim olmanın ötesinde, bir halkın kimliğini, inancını ve tarihini canlı tutarak günümüze ulaşmıştır.